28 Kasım 2015 Cumartesi

Eldeli Toplama mı? Çok basit!!

Bir öğretmen olarak en korktuğum matematik konularından biridir eldeli toplama. İş sanıldığı gibi "7, 8 daha 15. 5'ini yazalım. Elde var 1" değildir. Bu yöntem eldeli toplama öğretmez ezberletir. Oysa o eldenin ne olduğunu kavratmak gerekir. Neden beşini yazıp da biri elimize aldığımızı çocuklar kavrarsa o zaman öğrenmişler demektir. Galiba bu sefer biz başardık. 
Matematik dersini eğlenceli hale getirmekte bir araç olarak tasarladığım bir öykü setim var; "Bir Tuhaf Matematik Masalı" kim bilir belki bir gün yayınlatmayı başarırım. Taa Sarıkamış'tayken 2. Sınıflarıma deste düzine kavramlarını öğretmek için Eğitimhane sitesinde okuduğum bir mesajdaki basit bir fikirden yola çıkarak "Destegül Onluk ve Tavşan Düzine" adında iki kahraman yaratmış ve bazı matematik konuları için bu iki arkadaşın maceralarını anlatan kısacık öyküler yazmıştım. Her öyküde konuya uygun yeni kahramanlar eklenerek keyifli bir hal aldı bu durum. O zamanki çocuklarım çok sevmişlerdi bu hikayeleri. Bu sene yine kullanıyoruz ve yine çok seviyoruz. Geçen hafta da bu seriye bir öykü daha hazırladım; "Bilge Birlik'in Sonbahar Partisi" 
Olay basit; yaşlı kaplumbağa Bilge Birlik'in (daha önce onluk birlikleri kullanarak sayıları oluşturmayı Destegül'e öğretip kolye hazırlamasına yardım etmişti kendisi) kocaman bir mantarlı turta yapmak için 50 tane mantara ihtiyacı var. Destegül Onluk ve Tavşan Düzine de onun için mantar topluyorlar. Tabii sonra mantarları saymak için toplama işlemi gerekiyor. Mantarlar onluk ve birliklerine ayrılıyor ve onluklar poşetlere konuyor. Birlikler toplanınca 13 ediyor ve yeni bir onluk oluşuyor. O da poşete konuyor ve Destegül o yeni poşeti elinde tutuyor. Ardından herşey toplanınca eldeki onluk da eklenip iş bitiyor. 


Elbette hikaye bu haliyle tek başına çocuklara hiçbir şey öğretemez. Ama konuya pek güzel dikkat çeker ve giriş için mükemmel bir kafa karışıklığı ve merak düzeyi oluşturur. Biz hikayeyi okuduktan sonra canlandırdık. Kağıttan hazırladığım (gayet acemice kendim çizdim) mantarlar ve poşetlerle Bilge Birlik ve Destegül'ün  yaptığı herşeyi her çocuğumuz tekrar uyguladı. Sayıları değiştirerek tekrar tekrar toplama yaptık. Mantarları onar onar ayırıp poşetlere koyduk, birlikleri toplayı yeni bir onluk oluşturduk, elimizde tuttuk ve eldeki onluğu böylece kavradık. 



İki ders süresinde ikişerli gruplarla çalışarak 6 tane işlem yapabildik. Elbette şimdi sadece işin mantığını kavradılar. Elde kavramının nereden geldiğini öğrendiler. Ama ilk bağımsız işlem çözme denemesinde eksiksiz doğru yaptılar.  Gerçi araya hafta sonu girince elbette bazı kafalar biraz karışacak ama mühim değil ;) İşlem becerisi ve hız kazandırmak sonraki iş. Bolca pratikle birkaç güne o da eksiksiz oturacak. 
Aynı şey tüylü tellere boncuk ya da makarna dizerek, lego parçaları kullanarak, onluk taban bloklarını kullanarak ve kendi hikayelerimizi uydurarak da kolayca yapılabilir. Kürdanları bile lastikle tutturarak kullanabilirsiniz. Burada can alıcı nokta çocukları sayılara dokundurmak, onlukları elleriyle -birlikleri birbirine ekleyerek- kendilerinin oluşturmalarını sağlamak. Bunun yerini hiçbir onluk çizimi tutmaz. En iyi hazırlanmış çalışma kâğıdı ya da video bile sadece yöntem ezberletmeye yarar. Öyle de yapabilirsiniz. Yöntemi ezberletirsiniz ve hiç hatasız herkes yapar ama bunun adına matematik öğrenmek denmez. 
Biz matematiği bu haliyle çok seviyoruz. Uygulayıcılar için telaşlı, bolca hareketli bir sınıf nedeniyle yorucu ama çocuklar için eğlenceli, kolay anlaşılır ve oldukça da kalıcı. 


18 Kasım 2015 Çarşamba

Oryantiring İle Kitap Okuyoruz

Bu yıl sınıfça okumak için belirlediğimiz kitaplardan ilki Aysun Berktay ÖZMEN'in yazdığı Mavi Tutkunu Karga" adlı kitaptı. Kitapta mavi eşyalara tutkuyla bağlı olup gördüğü her mavi objeyi çalan bir karganın öyküsü anlatılıyor. Biz de kitabı okumadan önce bununla ilgili bir çalışmayla başlayalım dedik. Fikirler  fikirleri doğurdu ve ortaya keyifli ve heyecanlı bir macera çıktı. 
Önce çocuklarımızın her bir için bir A4 büyüklüğünde nesne resmi hazırladık. Gözlükler, şapkalar, ayakkabılar... Çocuklarımıza kitaptan hiç bahsetmeden objeleri maviye boyayıp güzelce kesmelerini istedik. 

Bütün objeler tamamlanınca hepsini toplayıp vurucu cümleyi sarfettik;"Aman çocuklar, bunlarla çok önemli bir etkinlik yapacağız. Sakın kaybolmasınlar" ardından hepsini kitaplığımıza koyduk. 
Aradan bir kaç gün geçince çocukların sınıfta olmadığı bir anda objeleri yerinden çalıp (bu kısım beni çok heyecanlandırdı) yerine çocukların halen tanımadığı kargamızın kocaman bir resmini parçalayarak (öğrenci sayısı kadar) hazırladığımız yapboz parçalarını bıraktık. Derse girince objelerin kaybolduğunu sınıfça farkettik, biraz da rol yeteneğimizi kullanarak tüm sınıfı bir güzel telaşlandırdık ve başladık sınıfın her yerinde objeleri aramaya. 
Tabii çok geçmeden birinin objelerimizi çaldığı ama yerine tuhaf bir yapboz bıraktığını farkettik. Hemen yapbozu çözmeye başladık. Ne hikmetse öğrenci sayımız kadar parça vardı ve herkes kendi parçasını yerine takarken hırsızımız yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. 

Üzerinde "Ben kimim? Acaba neredeyim?" Mesajı yazılı resim tamamlanınca heyecan da giderek arttı. Tekrar eşelenip ipucu arayan miniklerimizle bu kez dört küme için hazırlanmış oryantiring haritaları ve bulmacayı çözmemize yarayacak parçaları bulduk. 

Bu bir labirent oryantiringiydi. Her grupta aynı parkur yani üzerinde bir takım sayıların yer aldığı bir labirent ve her grup için ayrı hazırlanmış birer harita vardı. Haritada her grubun parkurda yer alan hedeflerden hangilerine ve hangi sırayla gidecekleri gösteriliyordu. Son olarak her grupta bulmacayı çözecekleri bir anahtar vardı. Uygulama çok basit; her grup kendi haritasına göre hedeflerini buluyor, hedefte yazan sayıyı anahtardaki yerine yazıyor. Ardından her sayının alfabede karşılık geldiği harfi bulup yazıyor ve beş harfli bir sözcük buluyor. 
Bu aşama da neşeyle tamamlandı ve çocuklarımız birbirinden anlamsız dört kelimeyi buldular "ÜRETİ" "MATÖL" "YESİN" "DEYİM" 
Ne yapsak ne etsek derken bu kelimeleri birleştirmeye karar verdik ve "ÜRETİM ATÖLYESİNDEYİM" sözü çıktı ortaya. Hemen toparlandık ve okulumuzun üretim atölyesine gizemli hırsızımızı bulmaya gittik. Üretim atölyesine girince bizi bekleyen manzara herkesi çok heyecanlandırdı. Duvarda kocaman kargamız, hemen yanında ipe asılmış çalınmış objelerimiz ve altında da her birimizi bekleyen kitaplarımız. 


Hemen neşe içinde sınıfa koştuk. Kitaplarını hemen okumak için yalvaran çocuklarımızı tabii ki kırmadık ve bu muhteşem macerayı sessizce kitaplarımızı okuyarak tamamladık. 
Baştan sona çok keyifli bir macera oldu ve itiraf edeyim her şeyi planlayan kişi olduğum halde bir ara çocukların heyecanı bana da bulaştı. 
Bir kitabı okumaya başlamak için bugüne kadar yaptığımız en keyifli hazırlık etkinliğiydi.






13 Kasım 2015 Cuma

Sayıları Yuvarlıyoruz

Uzuuun bir aradan sonra tekrar paylaşmaya başlıyorum. Aranın sebebi etkinlik yokluğu değil koşturmaca çokluğuydu. Yanıtlayamadığım mesajların sahiplerinden de topluca özür diliyorum :( 
Artık ikinci sınıfız ve işimiz biraz daha zor. Ama kesinlikle daha az keyifli değil. 
Matematik dersinde sayıları en yakın onluğa yuvarlama konusuna başlayacakken "Neden sayılar yerine çocukları yuvarlamayalım?" Diye düşündüm. Konuya hiç değinmeden drama sınıfımıza çıktık. Yere bir kaç küçük halı serdik. Halının bir ucuna üzerinde kocaman "30" yazılı diğer ucuna da "40" yazılı renkli kağıtlar koyduk. Bunlar bizim onluklarımız.  A6 boyutunda kağıtlara da 1-9 arası rakamları yazdık ki bunlar da birliklerimiz oldu. Birlikleri 30 ve 40 arasına eşit aralıklarla dizdik. Devasa bir sayı doğrumuz oldu. Sonra bir çocuğumuz üzerinde kocaman "33" yazan kağıdı aldı. Kendi yerini sayı doğrumuzda bulup tam oraya uzandı. 

Ardından sağına soluna bakmasını ve "30'a mı yoksa "40'a mı daha yakın olduğunu söylemesini istedik. Tabii ki 30 cevabı hemen geldi. Sonra da "o zaman 30'a doğru yuvarlan bakalım" diyerek eğlenceyi başlattık. Bazı çocukları arkadaşları yuvarladı çoğu kendi yuvarlandı. 

Ara ara onlukları değiştirdik. Herkes başka bir sayı oldu ve yakın onluğunu belirleyip ona doğru yuvarlandı.
 Sınıfın yaklaşık yarısı yuvarlandıktan sonra halının iki tarafındaki sayıların ortak özelliğini sorduk "ikisi de onluk" dediler. "Peki siz hangi onluğa yuvarlanıyorsunuz?" Deyince yakın onluğa yuvarlanma kavramını da kendileri buldular. 
Bir ara birler basamağı 5 olan bir sayımız yere yattı. Bu sefer iki tarafa da eşit uzaklıkta olduğunu farkettiler. 5'in bu özel  durumunu da tepenin en üstüne gelmiş bir hız trenine benzettik. Hız treni en  tepeye çıkınca geriye değil hızla ileriye doğru yol alır diyerek bu minik sorunu da çözdük. 
Dersin sonunda hayatlarında ilk defa karşılatıkları bu konuyu hiç tereddütsüz kavramışlar, yuvarlana yuvarlana hâl olmuşlar ve çok da eğlenmişlerdi ;)  

27 Nisan 2015 Pazartesi

Mış Gibi

Sene başından beri hayatımızda olan ve bize yepyeni bir ufuk açan eğitimde sistem düşüncesi  araçlarını kullanmayı iyice öğrendik ve bu araçlarla boyumuzdan büyük işler yapmaya başladık bile ;) Bu araçların başlangıç olarak en kolay kullanım alanı hikaye ve metin çalışmaları. Biz de zaman zaman ders işlenişlerimizde bu araçları kullanıyoruz. 
İlk hikayemiz Mış Gibi.

 Biz kitabı dinleme metni olarak kullandık. Resim yapmayı çok seven Ramon'un kendisiyle dalga geçen ağabeyi yüzünden resim yapmayı bırakması ve ardından kız kardeşi sayesinde kendini yeniden keşfetmesini anlatan hikayeyi dinledikten sonra hikayemiz için zaman boyunca davranış grafiğimizi hep birlikte hazırladık. 
Zaman boyunca davranış grafiği Eğitimde Sistem Düşüncesi yaklaşımında (ESD) zaman boyunca değişen durumları somut olarak görebilmemizi sağlayan genellikle ilk olarak kullandığımız araç. Bu grafiği hazırlarken yatay eksende daima zaman ya da olayların oluş sırasını alıyoruz. Düşey eksende ise bu zaman boyunca değişen durumu alıyoruz. Biz Mış Gibi için olaylar boyunca Ramon'un moral durumunu incelediğimiz bir grafik hazırladık. 



İkinci aşamada bu değişimin nedenlerini somut oarak gözlemlememize yarayan stok akış diyagramını kullandık. 
Stok akış diyagramı ESD yaklaşımında kullandığımız ikinci araç. Burada bir stok ve bunu arttıran ve azaltan etmenlerimiz var. Daha kolay anlamak ve somutlaştırmak için stook bir küvet olarak düşünülebilir. Küvetin içine bir çeşmeden su dolarken altındaki delikten de su boşalıyor. Bu bir sistem ve biz sistemi herhangi bir anda durduğumuzda küvetin içindeki su miktarı o anki stok oluyor. Stok olarak su, para, elma gibi somut nesneler alınabileceği gibi duygular gibi soyut kavramlar da kullanılabilir. Stok akış diyagramının standart bir görünümü var. Her seferinde bu şema üzerinde çalışıyoruz. Diyagramın ortasında stok, sol tarafta bunu besleyen girişler diğer tarafta da azaltan çıkışlar yer alıyor. Biz hikayede Ramon'un mutluluğunun değişimini incelediğimiz için stok olarak Ramon'un mutluluğunu aldık. Bunu arttıran ve azaltan faktörleri de hep birlikte belirleyerek diyagramda uygun yerlere yazdık. 


Bir sonraki aşamada bu kez kendi mutluluğumuzun stok akış diyagramını hazırladık. Her minik kendi mutluluğunu arttıran ve azaltan faktörleri belirledi. 


Ardından hikayeyi iki bölüme ayırıp bu iki bölüm için çıkarım merdivenlerimizi hazırladık.  
Çıkarım merdiveni ESD yaklaşımında en derindeki aracımız. Merdivenin küçük yaş grupları için hazırlanan halinde en alt basamakta beş duyumuzla algıladıklarımızı belirliyoruz. Yani ne gördük, duyduk, kokladık vs. Merdivenin bir üst basamağında bu algımızla ilgili olarak ne hissettiğimizi belirliyoruz. Son basamakta ise tüm bu bilgilerin ışığında hangi eylemi gerçekleştirdiğimizi belirliyoruz. 
Biz de Ramon için çıkarım merdivenlerimizi hazırlayarak Ramon'un yaşadıklarına nasıl tepkiler verdiğini somutlaştırarak belirlemiş olduk. 


Çalışmanın son kısmında Türkçe derslerinde metin çalışmalarında en çok kullandığımız tekniklerden olan hikaye haritamızı kolayca yaparak Mış Gibi ile ilgili derinlemesine çalışmalarımızı tamamlamış olduk. 


"Peki, ESD araçları bize neler kazandırdı?" dersek cevap basit; bu araçlar bize zaman zaman karmaşık gelen sistemleri kolayca parçalara ayırıp inceleme şansı veriyor. Küçük çocukların kavrayıp yorumlamakta zorlandıkları soyut kavramları ve düşünceleri somutlaştırarak daha kolay anlamalarına yardımcı oluyor. ESD her tür ders ve kazanım işlenişinde uygulanabilecek bir araç takımı aslında. Kısaca düşünceleri somutlaştırmanın, olayların altında yatan gerçek nedenleri belirlemenin keyifli ve kolay kullanılabilen bir yolu. 
Bu yaklaşımla ilgili sayısız kaynak ve bilgi paylaşımı için http://www.egitimdesistemdusuncesi.org
adresini mutlaka incelemenizi tavsiye ederim. 

19 Şubat 2015 Perşembe

Eşyalar Konuşuyor

Hayat Bilgisi dersinde konumuz kişisel eşyalarımızı özenli kullanmayla ilgiliydi. Önce biraz konuştuk, kişisel eşyalarımızı hatırladık. Ardından tahtaya büyük bir beyaz kağıt astık. Sınıf kalemliğimizde yere düşüp sahibini kaybeden kalemlerden en acınacak halde olanını seçip çocuklara gösterdik. "Sizce bu kalemin nasıl bir hayatı olmuş?" sorusunu yöneltip kalemin ne kadar dikkatsiz kullanımış olduğuna dikkat çektik. Sonra bu zavallı kalemi tahtadaki poster kağıdımıza bantla yapıştırdık. Her çocuğumuza birer küçük renkli not kağıdı verdik. "Şimdi siz bu kalemsiniz. Neler hissettiğinizi düşünüp bu kağıtlara yazın" diyerek yönergeyi verdik. 


Herkes duygularını yazıp posterimizdeki zavallı kalemimizin etrafına yapıştırdı. 


Ardından iyi durumda bir kalem seçtik ve onun hakkında konuşup posterimize yapıştırdık. Bu kez hepsi kendini yeni kalemin yerine koyup yine duygularını yazdı ve postere yapıştırdı. Sonuçlar gerçekten çok ilginçti. 



Nihayet posterimiz tamamlanıp panodaki yerini aldı. 


Dersin sonunda da herkes kendi okul eşyalarını değerlendirdi. Hangileri mutlu hangileri mutsuz nedenleriyle birlikte sınıfa anlattılar. 
Böylece bol empati ile geçen keyifli bir hayat bilgisi dersini noktalamış olduk. 

10 Şubat 2015 Salı

Yaşlı Kadın Bir Sinek Yuttu ya da Sıra Bildiren Sayılar

Bilenler bilir, bir İngilizce çocuk şarkısı var; "I know an old lady who swallowed a fly" önüne gelen hayvanı bir lokmada yutuveren yaşlı kadınla ilgili bir şarkı. Pinterest'te dolaşırken sık sık etkinliklerine rastladığım, uzun süre bir çocuk kitabı sandığım bir çocuk şarkısı. Videosunu izlemek isterseniz buyrun burada linki var. 
Geçen yıl "Bunu neden bir hikaye kitabı yapmamışlar ki?" diye düşünüp kızım için Türkçe'ye çevirmiş, kadıncağızın ölümüyle ilgili kısımları çıkarıp oldukça da değiştirip "Yaşlı Kadın Bir Sinek Yuttu" adlı bir minik hikaye kitabı yazmıştım. 


Bu hafta matematik dersinde konumuz sıra bildiren sayılardı. Biz de bu neşeli hikayeyi kullanmaya karar verdik. Önce sınıfta projeksiyondan yansıtarak hikayeyi okuduk. Ne eğlendik sormayın. Hele eşek ve at da kadının midesindeki yerini alınca en realist minikler bile gülmekten kırıldı. Şimdi "Bunun matematikle ne alakası var?" diyeceksiniz haliyle. Anlatayım; şu meşhur İKEA rulosundan uzunca bir parça kesip tahtaya astık. Sonra hikayeyi konuştuk. "İlk hangi hayvanı yutmuş, ikinci hangisiymiş, kim sırayla sayabilir?" gibi sorularla hikayeyi çözümledik. Ardından kağıdın sol tarafına yukarıdan aşağıya doğru "1., 2., 3. ..." Şeklinde yediye kadar sıra sayılarını yapıştırdık. Sonra "Birinci kimdi?" " İkinci kimdi?" diye sora sora kitapta geçen hayvanlarımızı sıraladık. En son sayıların okunuşlarını da yanlarına yapıştırıp bir de başlık ekleyerek posterimizi tamamladık. 


Sonra her miniğimize bir yaşlı kadın ve bir de yuttuğu hayvanların yer aldığı çalışma kağıtlarını dağıttık. Hayvanları kestiler, sıra sayılarını kullanarak hikayeyi kendi kendilerine yeniden anlatarak hayvanları kadının midesine yapıştırdılar, güzelce boyadılar. 


Kırk dakikalık ders saati içinde dolu dolu ve keyifle etkinliğimizi tamamladık. Sıra bildiren sayılar konusu için keyifli bir pekiştirme çalışması oldu bizim için. 
Etkinlikte kullandığımız çalışma kağıdı ve hikaye kitabının hem power point hem epub halini buraya tıklayıp indirebilirsiniz. 

22 Ocak 2015 Perşembe

Uçan Koyun

Çok şükür artık okuyup yazıyoruz. Tabii doğal olarak metin çalışmalarımıza da yavaş yavaş başladık. 
Geçen sene Fairy Tale adlı bir uygulamayı kullanarak Uçan Koyun adlı minik bir masal kitabı hazırlamıştım. Bu hafta miniklerimizle o kitabı okumaya karar verdik. Kitapta Kuki adlı, en büyük hayali uçmak olan bir koyun vardı. Kuki bir ara bir sıcak hava balonu olsa diye düşünüyordu. Ben de kitabı kuru kuru okumak olmaz diye düşünürken kendi sıcak hava balonlarımızı yapıp üstüne de gitmek istediğimiz yerleri yazsak dedim. 
Önce masalı okuduk.  Ardından sıcak hava balonlarımızla nerelere gitmek isterdik diye konuştuk. Ne cevaplar geldi anlatamam. Sonra herkes kendi balonunun üstüne hayalini kısa ve basit cümlelerle yazdı. Balonlar boyanıp kesildi. 

Kızlar ve erkekler için ayrı ayrı çocuk şablonları hazırlamıştım. Herkes kendi suratını çizip dilediği gibi boyayarak kendi kağıt bebek halini hazırladı. Ardından çocuklar köpük bardaktan sepetlere bantlandı. Balonlar pipet ve bant marifetiyle bardaklara takıldı. Böylece hayallerimizle yüklü sıcak hava balonlarımız gökyüzüne yükselmeye hazır hale geldi. 







Masal ve tüm etkinlik fikri özgündür. Masalımız ile balon ve çocuk şablonlarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.